İPUCU #33: Mutluluğun Formülü

İPUCU #33: Mutluluğun Formülü

25/02/2020 | Azor Brand & People Solutions
Tahmini Okunma Süresi: | Kelime

İnsanlık uzayın derinliklerini keşfetmeye dursun, kendine dair ve henüz netleştiremediği soyut kavramları tartışmaya devam ediyor. Söz konusu tartışma başlıklarından biri de mutluluk. Cevabı en çok merak edilen sorular da şu şekilde: Mutluluğun formülü nedir?

Cevabı çok net. Bunun bir formülü yok. Diğer yandan, psikoloji ve özellikle nörobilim alanlarındaki çalışmalar bu soyut kavramı göreceli daha somut temeller üzerine oturtma yolunda önemli adımlar atmayı başardı. Öyle ki; çıktılar insanın mutlulukla ilişkisini kökten değiştirecek ipuçları sunuyor.

Gelin mutlulukla ilgili dikkat çekici birkaç konuyu beraber irdeleyelim:

  • MUTLULUĞU ULAŞILABİLİR BİR AMACA BAĞLAMAYIN: Araştırmacı Shawn Achor Positive Intelligence başlıklı makalesinde şunu söylüyor: "Mutluluk endüstrisinin en büyük yanılgısı, mutluluğun bir araç değil bir amaç olduğudur. İstediğimizi elde ettiğimizde mutlu olacağımızı düşünürüz. Ama görünen o ki beynimiz tam tersi yönde çalışıyor." Araştırmalar bu çok önemli tespiti destekler nitelikte. Nörobilim destekli birçok çalışma istediğimiz bir şeye ulaştığımızda mutluluğumuzun arttığını; ancak, bu duygunun zaman içerisinde kayda değer şekilde azaldığını ve sürdürülebilir olmadığını gösteriyor. Harvard Üniversitesi'nden Daniel Gilbert bir röportajında bu durumu güzel bir örnekle somutlaştırıyor: "Yeni bir ev aldığınızda kendinizi daha mutlu hissedebilirsiniz ama bu mutluluk o kadar da uzun sürmeyecek." Bu çerçeveden iş hayatımızı düşünelim, ne dersiniz? Çok isteğiniz bir işe kabul edildiğiniz ya da bir terfi, kayda değer bir zam aldığınız "anda" nasıl hissediyorsunuz? Tabii ki mutlu. Peki, bu durum mutluluğunuzu daimi kılıyor mu? (Gelecek haftaki ipucumuzda, bu konu hakkında oldukça dikkat çekici bir araştırmaya değineceğiz.)
  • MUTLULUĞUN DOZU DEĞİL, FREKANSI DAHA ÖNEMLİ: Psikolog Ed Diener ve çalışma arkadaşları mutluluğu ararken genelde büyük olaylara odaklandığımızı; ancak bu duygunun ardında yatan sistematiğin bu şekilde işlemediğini ortaya koyuyor. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bulgular, insanın yüksek dozda mutlu hissettiği tek bir olayın pozitif etkisinin kişinin hayatına sürdürülebilir bir etki yaratmadığını gösteriyor. Buna karşılık, gün içerisinde küçük dozda ama zamana yayılmış mutluluklar tecrübe eden insanların daha mutlu olduğu görülüyor.

 

Özetlemek gerekirse, gerek iş gerekse özel hayatınızda nihai mutluluğa ulaşmamız beynimizin yapısı nedeniyle pek mümkün değil. Ancak; bu duyguyu bir amaç olarak değil de bir yolculuk olarak yaklaşmamız her şeyi değiştirebilir. Ulaşılabilir büyük amaçları hedeflemek yerine, yaşamımızdaki küçük güzel anların sayısını artırabilirsek bu duygunun tadını daha fazla çıkarmamız mümkün. 

SORULMASI GEREKEN SORULAR

Arzu ederseniz, bu veriler üzerinden tekrar iş dünyası perspektifine dönelim ve önem arz ettiğine inandığımız birkaç soru soralım.

Sizce;

  • İş hayatımızdaki ödüllendirme sistemleri, çalışanların mutluluğunu gerçekten olumlu etkiliyor mu? Bu ödüllerin getireceği mutluluk daha sürdürülebilir bir hale getirilebilir mi? (Örneğin; yılda bir kez verilen başarı primleri)
  • İnsanın mutluluğu ile ilgili bu çıktılar, çalışan deneyimi ve yolculuğu süreçlerini daha etkili şekilde tasarlamamıza yardımcı olabilir mi?

 

Azor Brand & People Solutions